Dervişin hikayesi

Her görenin âşık olduğu, uğrunda aklını kaybettiği bir kız vardı. Yanağı kafur gibi bembeyaz, saçları misk gibi simsiyah. Şeker, onun dudağını lezzetini bilseydi, erir yok olurdu. Bu dilber bahçelerde gezinirken oralardan bir derviş geçti. Bir ekmekçinin acıyıp verdiği yarım somunu tutuyordu elinde. O ay yüzlüyü görünce ekmeği elinden düşüverdi. Kız bu hale gülüp geçmişti ama o gülüş, dervişin bedenindeki yarım canı da yere çaldı. O andan itibaren ne gecesi ne gündüzü kaldı dervişin. Tam yedi yıl yanıp yakıldı, ağlayıp inledi. Kızın mahallesinden hiç ayrılmadı, evinin çevresinde dönüp durdu. Yoksulun bu hali kızın akrabalarını rahatsız etti ve bir gece sessizce ortadan kaldırmayı düşündüler. O dilber biraz insaflıydı, gizlice yoksul dervişi çağırıp “Git buralardan,” dedi, “elde edemeyeceğin bir şey için kapımda bekleme. Canına kast edecekler, durma kaç!” O zaman derviş ağladı ve ilk kez içini döktü kıza:

“Bencileyin, bin âşıkın canı senin cemaline feda olsun. Ben canımı seni ilk gördüğüm an kaybetmiştim, şimdi bir can için seni terk eder miyim sanıyorsun? Yalnız meraktayım, madem bana hiç acımayacaktın, neden o zaman gülmüştün!”

“A ahmak derviş,” dedi kız, “a hünersiz zavallı, sen hiç kendine bakıyor musun, gülünecek bir suratın var, insan sana bakınca elbette gülesi geliyor.”
http://img71.imageshack.us/img71/4660/lale1242127704.jpg
“Aşk,” diye karşılık verdi derviş, “aşk, sevilen için bir hiç ise de, seven için heptir. Eğer, ey güzel, sana gücenme gücüm olsaydı, bu duyduklarım için gücenirdim. Amma bunun için aşkımdan geçecek değilim!”

Derviş yedi gece daha oralarda dolandı. Sonra onu hiç kimsecikler bir daha görmedi.



*İskender Pala'nın kitabı Katre-i Matem'den alıntıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder